25 Şubat 2011 Cuma

Nükleer görüşme çok gelişme yok

Japonya'nın Ankara Büyükelçisi Nobuaki Tanaka, Sinop İnceburun'da kurulması planlanan ikinci nükleer santral konusunda Japonya ile Türkiye heyetleri arasındaki görüşmelerin devam ettiğini, fakat şu anda somut bir gelişme bulunmadığını bildirdi.

AA muhabirinin sorularını yanıtlayan Japonya'nın Ankara Büyükelçisi Nobuaki Tanaka, Türkiye ile Japonya'nın Sinop'ta nükleer santral projesi konusunda devletlerarası anlaşmanın gerçekleştirilebilmesi için halen müzakerin devam ettiğini belirtirken, ''Bakan Bey (Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız) Mart ayı sonuna kadar bir noktaya varılmasını rica etmişti, biz de tüm gücümüzle çabalıyoruz. Fakat şu anda somut bir gelişme yok'' dedi.

Ortadoğu bölgesindeki gelişmelere de değinen Büyükelçi Tanaka, Japonya'nın Ortadoğu bölgesindeki gelişmeleri büyük bir ciddiyetle takip ettiğini söyledi.

Bölgede Japonya'nın daha çok Bahreyn'de yatırımları bulunduğunu, ancak son zamanlarda Libya'da da bazı yatırımcıların iş yapmaya başladığını anlatan Tanaka, ''Bu bölgede her ülkenin sorunu kendine göre farklılık göstermekle birlikte Japonya'nın temennisi her ülkenin halkın sesini dinleyerek problemlerini çözmesi ve bir an önce barışa kavuşmasıdır'' dedi.

CHP: İş kazaları araştırılsın

CHP Ankara Milletvekili Tekin Bingöl ve arkadaşları, TBMM Başkanlığı’na, iş kazalarının araştırılması için önerge verdi. Önergede, iş kazaları ile iş güvenliği ve işçi sağlığı konularının Meclis çatısı altında görüşülebilmesi ve bir daha böyle acı olayların yaşanmaması için alınabilecek önlemlerin tespiti için, uzman görüşlerine de başvurulabilmesine imkân tanıyarak TBMM’de araştırma komisyonu kurulması istendi.

Önergenin gerekçesinde, yetkililer tarafından gerekli denetim ve incelemelerin yerine getirilmesi durumunda bu denli yüksek iş kazasının yaşanmayacağına dikkat çekilerek, şöyle denildi:
“Ülkemizde iş sağlığı ve iş güvenliği konusuna yönelik ihmallerin sonlandırılabilmesi için konunun Meclis çatısı altında kapsamlı bir şekilde incelenmesi şarttır. Bu araştırma ile konunun uzmanları, işçi ve işveren temsilcileri, denetimle yükümlü kurum ve kuruluşların temsilcilerinin fikir ve görüşlerine, çözüm önerilerine de başvurulabilecektir.”

-“İŞ KAZALARINDA AVRUPA’DA BİRİNCİYİZ”-

Önergede, Türkiye’nin iş kazalarında Avrupa'da birinci, dünyada ise üçüncü sırada yer aldığının altı çizildi. SGK’nın Ocak 2011'de açıklanan son verileri incelendiğinde iş kazaları ve meslek hastalıkları sonucunda 2008 yılında 866 işçinin hayatını kaybettiği belirtilerek, şöyle denildi:
“Bu sayı 2009 yılında yüzde 35,2 oranında artarak, bin 171’e ulaşmış, 2011 yılının şubat ayının ilk 10 gününde meydana gelen iş kazalarında ölenlerin sayısı ise 34’e ulaşmıştır. Bu verilerin yalnızca sigortalıları kapsadığı, buna karşılık toplam istihdamın yaklaşık 22,5 milyon kişi olduğu göz önüne alındığında, gerçekte iş kazaları ve buna bağlı olarak ölümlerin çok daha fazla olduğu anlaşılmaktadır. 2009 yılında inşaatta 156, madende 19 ve metal işkolunda 32 işçi hayatını kaybederken, 781 kişi ile en yüksek ölümlü iş kazası sayısının 'bilinmeyen' kategorisinde görülmesi SGK verilerindeki ciddi eksikliğin yanı sıra insana değer verilmediğini de ortaya koymaktadır.”

Ümit Özat'la yollar ayrıldı

Ankaragücü yönetimi, karşılıklı olarak anlaştığı teknik direktör Ümit Özat ile yollarını ayırdı.

Kulüpten yapılan açıklamada, Ümit Özat ile görüşülerek, Özat'ın sözleşmesinin hafta sonu oynanacak Gençlerbirliği maçı sonrasında karşılıklı olarak sonlandırma kararı alındığı bildirildi.

Ümit Özat'ın kulüpten geçmiş alacak bakiyesi olan ücret dışında herhangi bir tazminat talep etmeksizin Ankaragücü ile olan sözleşmesini karşılıklı olarak sonlandırmayı kabul ettiğinin kaydedildiği açıklamada, şu ifadelere yer verildi:

''Kulübümüze 14 aydır emeği geçen Sayın Ümit Özat'a ve ekibine, kulübümüze olan katkılarından dolayı teşekkür eder, hafta sonu oynayacağımız Gençlerbirliği maçında Ankaragücü taraftarının da kendisini camiamıza yakışır şekilde uğurlayacağından şüphemiz olmadığını belirtir, tüm kamuoyuna sevgi ve saygılarımızı sunarız.''

AB'den Türkiye'ye vize oyunu

Diplomatik kaynaklar, AB Komisyonu'nun içişlerinden sorumlu Üyesi Cecilia Malmström'ün dünkü basın toplantısında Türkiye'ye vize kolaylığı ve öğrencilerle araştırmacılar gibi bazı gruplara vize muafiyeti getirilebileceğini söylemesini "aşırı iyimserlik" olarak değerlendirdi.

AB içişleri bakanlarının dünkü kararında, "AB Komisyonu, üye ülkeler ve Türkiye arasında vize konularında işbirliğini yoğunlaştırmaya davet edilerek, vize başvurularında uygulamaların uyumlu hale getirilmesi ve pratik iyileştirmeler" talep ediliyor.

Kararda, "AB Komisyonu'nun vize, hareketlilik ve göç üzerine Türkiye ile diyalog başlatma niyeti not edilerek, Komisyon, üye ülkelere düzenli rapor sunmakla" görevlendiriliyor.

Karara eklenen deklarasyonlarda ise AB Komisyonu, vize konusunda Türkiye ile başlatılacak diyalogda "yasal müzakere yetkisi olmadığını" kabul ediyor.

Kıbrıs Rum kesiminin deklarasyonunda da AB'nin geri kabul anlaşmasına onay verirken eş zamanlı olarak vize diyaloğu başlatma kararı almasının "her iki konu arasında doğrudan bağlantı bulunduğu" görüntüsünü verdiği, oysa kendilerinin bunu "geri kabul anlaşmasının iyi niyetle uygulanmasının vize diyaloğu için olmazsa olmaz şart olarak" algıladıkları kaydediliyor.

Kıbrıs Rum kesimi ayrıca, vize diyaloğunun hiçbir şekilde "AB'yi, vize kolaylığı ya da serbestisi amaçlı diyalog yükümlülüğü altına sokmadığının açıkça belirtilmesini" istiyor.

İngiltere tarafından eklenen deklarasyonda ise İngiltere ve İrlanda'nın ortak vize bölgesi Schengen'e dahil olmadıkları hatırlatılarak, vize diyaloğunun kendilerini bağlamayacağı belirtiliyor.

Diplomatik kaynaklar, bu şartlar altında AB İçişleri Komiseri Cecilia Malmström'ün "kısa vadede" yapılabilecekler arasında "öğrenciler ve araştırmacılar gibi bazı gruplara vize muafiyeti tanınabileceğinden" bahsetmesinin anlamlı olmadığını vurguluyor.

Malmström'ün Türkiye ile geri kabul anlaşması müzakerelerini yürütürken, vize serbestisi müzakereleri için üye ülkelerden yetki almaya çalışma sözü verdiğini ve bu kapsamda gösterdiği çabaların sonuçsuz kaldığını belirten diplomatik kaynaklar, başını Hollanda, Avusturya, Fransa, Almanya ve Kıbrıs Rum kesiminin çektiği AB üyelerinin ise "Önce Türkiye yüz binlerce kaçak göçmeni alsın, sonra vizeyi konuşalım" tavrını takındığına dikkati çekiyor.

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, AB'nin vize diyaloğu başlatma kararının ardından yaptığı değerlendirmede, "Çok net ve açık bir şekilde ifade ediyorum, ilkesel bir pozisyonumuzdur, diğer ülkeler için uygulanan kurallar Türkiye için uygulanmadıkça, hiçbir şekilde geri kabul anlaşmasını hayata geçirmek mümkün olmaz. Bu da şudur; geri kabul anlaşmasına paralel bir şekilde vize muafiyetini hedefleyen müzakerelerin başlatılması konusunda tam bir yetki vermesini bekliyoruz AB Konseyi'nin. Şimdi bunun gerçekleşmediği anlaşılıyor. Bu ne zaman gerçekleşirse o zaman Geri Kabul anlaşması süreci başlatılır. Tek taraflı bir adımı Türkiye'den kimse beklememelidir" demişti.

Dışişleri Bakanlığından yapılan açıklamada ise "AB Adalet ve İçişleri Konseyi'nin 24 Şubat 2011 tarihinde bu konuda almış olduğu karar beklentimizi karşılamaktan uzaktır. Beklentimiz, AB Konseyi'nin AB Komisyonu'nu bu konudaki talebimizi tam olarak karşılayacak şekilde ülkemizle görüşmelere başlamak üzere yetkilendirmesidir. Bu beklenti karşılanmadığı sürece GKA tarafımızdan ne paraflanacak, ne imzalanacak ne de uygulamaya konulacaktır" ifadesi kullanılmıştı.

Türkiye, AB ile geri kabul anlaşmasını yürürlüğe koyarsa AB'de yasa dışı ikamet eden Türk vatandaşlarını hemen ve kendi toprakları üzerinden yasa dışı yollarla AB'ye giren yüz binlerce üçüncü ülke vatandaşını 3 yıl sonra teslim almak zorunda kalacak.

AB'den geri aldığı üçüncü ülke vatandaşlarının birçoğunu, ilgili geri kabul anlaşmalarının bulunmayışı nedeniyle geldikleri ülkelere gönderemeyecek olan Türkiye, ağır bir maliyetin altına girmiş olacak.

AB verilerine göre Türkiye üzerinden yılda yaklaşık 80 bin göçmen yaşadığı yollardan Yunanistan'a geçiyor. Bulgaristan'ın da Schengen bölgesine dahil olması halinde bu sayının daha da artabileceği belirtiliyor.

Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, 27 Ocakta Brüksel'de yaptığı açıklamada, "Türk vatandaşları AB vizesi kuyruklarında hakarete uğrarken, Türkiye'nin AB'nin göçmen sorununu üstlenmeye istekli olmayacağını" belirterek, "Paraguay ve Uruguay gibi ülkelere bile vize uygulamayan AB'nin hem katılım müzakereleri yürüten hem de AB ile büyük ekonomik entegrasyon içinde bulunan Türkiye'ye uyguladığı vize rejiminin hiçbir gerekçesinin olamayacağını" vurgulamıştı.

Bazı AB üyelerince tanınmayan Kosova dışındaki tüm aday ve potansiyel aday ülkelere vizeyi kaldıran AB, Türkiye'ye farklı muamelesine gerekçe olarak geri kabul anlaşmasının bulunmayışını gösteriyordu.

Diplomatik kaynaklar, geri kabul anlaşması müzakereleri tamamlanınca "oyunu" ortaya çıkan AB'nin Türkiye ile ne anlama geldiğini kimsenin bilmediği "vize diyaloğu başlatma" kararının bazı üye ülkelerin de kafasını karıştırarak çok sayıda deklarasyon yayımlanmasına neden olduğununa dikkati çekiyor.

AB'nin vize talep etmediği ülke ve bölgeler arasında Asya'da Japonya, Güney Kore, Malezya, Hong Kong, Makau, Tayvan, Avustralya ve Yeni Zelanda, Ortadoğu'da İsrail, Balkanlar'da Hırvatistan, Sırbistan, Karadağ, Makedonya, Bosna Hersek ve Arnavutluk, Güney Amerika'da Arjantin, Brezilya, Şili, Paraguay, Uruguay ve Venezuela, Kuzey ve Orta Amerika'da Belize dışındaki tüm ülkeler ve bazı ada devletleri bulunuyor.

Gökçek'e mesaj yaz, derbiyi bedava izle


Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı ve Ankaragücü Onursal Başkanı Melih Gökçek, taraftarlara büyük jest yaptı.

Sosyal ağ sitesi Twitter'dan mesaj yayınlayan Gökçek, bu hafta oynanancak Ankaragücü-Gençlerbirliği maçı için mesaj yazan ilk 100 taraftara bilet vereceğini açıkladı. Melih Gökçek, biletleri kendisinin satın alacağını ve VIP tribününden olacağını belirtti.

Süper Lig'in 23. haftasında oynanacak Ankaragücü-Gençlerbirliği derbisi, Cumartesi günü saat 14:00'de başayacak.

Ahmet Hakan göz altına alındı

Hürriyet yazarı Ahmet Hakan'a büyük şok. Cem Uzan'ın uzun yıllar önce açtığı dava nedeniyle hakkında yakalama kararı çıkarılan Hakan, Ankara'da bulunduğu otelden dün sabah 05.00'te polisler tarafından gözaltına alındı.

Hakan yaşadığı şaşkınlığı ve şoku bugünkü köşesinde "Sabahın 5’inde kapıyı çalan sütçü değil polisti" sözleriyle anlattı. Gözaltı sürecinde yaşadıklarını yazan Hakan, polislerin geceyarısı kapıya dayanmasına tepki gösterdi.

(...)Karakolda resmi işlemler tamamlandı.
Polis eşliğinde adli tabip'e çıktım.
Adli tabip "Darp falan var mı?" dedi, işkenceye sıfır tolerans gösterilen bir ulusun çocuğu olarak gururla "Yok... Hiç yok" dedim.
Sonra tekrar polisler eşliğinde Ankara Emniyet Müdürlüğü'ne doğru yola çıktık.
İyi kalpli polislerden biri "Şurada bizim hemşerinin bir fırını var, poğaçası nefistir" diyerek, gidip bir dolu peynirli poğaça aldı. Yedik.
"Gerçekten nefismiş" diyerek bir görüş birliği sağladık.
Kendimi bir an "Behzat Ç." adlı dizide gibi hissettim.

Ve sonunda Ankara Emniyet Müdürlüğü'nde, kapısında "Aranan Şahıslar" yazan odaya ulaştık.
Çok geçmeden anlaşıldı ki...
Halikımda "yakalama kararı" verilen dava, Cem Uzan'ın bana açtığı davaymış.
Ben o davada ifade vermişim, "yakalama emri" kaldırılmış, hatta davadan beraat etmişim. Ancak buna rağmen mekanizma işlememiş ve adım kayıtlarda,"aranan şahıs" olarak geçmeye devam etmiş.
Falan... Filan...
İstanbul'daki avukatımın olağanüstü çabası ve Esat Karakolu'ndaki polislerin samimi gayretleri sayesinde saat 09.30 da "Serbestsin" denildi bana.
Bu arada...
Asayişten sorumlu Ankara Emniyet Müdür Yardımcısı Oktay Keskin in candan misafirperverliğini de kayda geçirmeliyim. O olmasaydı vakit geçmek bilmezdi.

Demokrasinin meşhur bir tarifi vardır: "Sabahın beşinde kapı çalındığında gelenin polis değil de sütçü olduğundan emin olunan rejime demokrasi denir".
Ne diyelim?
En iyisi dua etmek: Allah ülkemizi sabahın beşinde kapı çalındığında "Gelen sütçüdür sütçü" denilen bir ülke haline getirsin. "

Yusuf Ekinci'nin ailesinden suç duyurusu

Ankara'nın Gölbaşı ilçesinde 1994 yılında cesedi bulunan ve silahla vurularak öldüğü belirlenen avukat Yusuf Ekinci'nin eşi avukat Ülkü Ekinci ve oğlu avukat Sertaç Kamil Ekinci, faili meçhul cinayetin işlendiği tarihte görev yapan yetkililer hakkında suç duyurusunda bulundu.

Suç duyurusu öncesinde Ülkü Ekinci ve Sertaç Kamil Ekinci, Uğur Mumcu'nun kızı Özge Mumcu ve beraberindekilerle açıklama yaptı.

Özge Mumcu'nun Toplumsal Bellek Platformu adına, Adliyenin Atatürk Bulvarı tarafında yaptığı açıklamada, Yusuf Ekinci'nin sadece emniyet teşkilatı, özel harekat birimlerinde bulunan uzi marka silahla öldürülüğünü ve cesedinin 25 Şubat 1994'te Gölbaşı'nda bulunduğunu söyledi.

Gölbaşı Cumhuriyet Savcılığınca yapılan soruşturmada bugüne kadar geçen 17 yıl içerisinde herhangi bir sonuca ulaşılamadığı ve cinayetin faili meçhul olarak işlem gördüğünü anlatan Mumcu, Yusuf Ekinci cinayetinin de faillerine ulaşılamayan bir konuma getirildiğini savundu.

Bu ve benzeri cinayetlerin insanlığa karşı işlenmiş suçlar olduğunu ifade eden Mumcu, davayı zaman aşımına uğratmanın mümkün olmayacağını söyledi. Mumcu, TCK'ya göre insanlığa karşı suçlardan dolayı zaman aşımının işlemeyeceğini bildirdi.

''Toplumsal Bellek platformu olarak koşulsuz yaşama ve düşünce özgürlüğü hakkı peşindeki çabamızı her bir üyemiz için olduğu gibi Yusuf Ekinci için de amansızca sürdüreceğimiz bilinmelidir'' diyen Mumcu, devlet kurumlarının görevini yapmasını istedi.

Mumcu ayrıca ''Hükümet ve TBMM'den BM Roma statüsü ile kişilerin gözaltında kayıptan korunmaları ile ilgili uluslararası sözleşmeleri hiçbir çekince koymadan acilen imzalamalarını'' istediklerini de kaydetti.

Yusuf Ekinci'nin oğlu, Sertaç Kamil Ekinci ise suç duyurusundan paragraflar okumasının ardından annesi Ülkü Ekinci ile yetkili savcılığa giderek suç duyurusunda bulundu.